İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik eylemlerle ilgili hazırlanan ikinci iddianame, gündemde geniş yankı uyandırmış durumda. Bu iddianame, 139 kişi hakkında toplamda 3 yıla kadar hapis cezası istemi içermektedir. Türkiye’de siyaset ve hukuk alanında tartışmalara yol açan bu gelişme, hem kamuoyunu hem de hukukçuları mobilize etti. İlgili kişiler hakkında Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmanın sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması sonrası, gözler yine İmamoğlu ve onun destekçileri üzerine çevrildi.
İlk olarak 2023 yılında, Ekrem İmamoğlu'nun katılım sağladığı bazı protesto eylemleri sonrası başlatılan soruşturmanın ikinci ayağı olarak değerlendirilen bu iddianame, Türkiye'deki siyasi iklimin ne denli gergin olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. İddianame, söz konusu eylemlerde yer alan 139 kişi için, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik", "kamu düzenini bozacak eylemlere katılım" gibi suçlamalarla hazırlandı. Ailelerin ve arkadaşların, İmamoğlu’nun destekçileriyle aynı çatı altında yer almasının, bu durumu daha karmaşık hale getirdiği belirtiliyor.
İddianameye karşı tepkiler çığ gibi büyümekte. Sosyal medya platformlarında ve sokaklarda çeşitli kampanyalar başlatıldı ve birçok kişi bu durumu "siyasi bir baskı aracı" olarak nitelendiriyor. Gözlemciler, bu tür soruşturmaların ve iddianamelerin, muhalefet partilerine karşı yürütülen sistemli bir stratejinin parçası olduğunu vurguluyor. Ayrıca, İstanbul halkının İmamoğlu’na olan desteğinin gözle görülür şekilde arttığı belirtilirken, bu durumun hükümetin ve Adalet Bakanlığı’nın tavrını nasıl etkileyeceği merak ediliyor.
Öte yandan, hukukçular bu durumun hukukun üstünlüğü açısında ne denli kaygı verici olduğunu ifade ediyor. Kamu hukukunun temel ilkeleri ile demokratik toplum düzeninin bu tür uygulamalarla zedelenebileceği ve bunun ülke için ciddi bir tehlike arz edebileceği dile getiriliyor. Medya organları bu olayları yorumlarken, siyasetin nasıl bir yöne evrildiğini ve insanların özgürlüklerini nasıl etkilediğini aktarıyor. Sonuç olarak, bu gelişmeler Türkiye için kritik bir sürecin hemen eşiğinde olduğunun habercisi niteliğinde.
Sonuç olarak, İmamoğlu eylemlerine yönelik hazırlanan ikinci iddianamenin yarattığı etki sadece İstanbul’la sınırlı kalmayacak. Bu durum, Türkiye’nin genelinde hoşnutsuzluk ve kaygılara yol açan bir serüvenin parçası olarak tarihe geçecek gibi görünüyor. Halk, hukukun bağımsızlığı, ifade özgürlüğü ve demokratik haklar adına bu gelişmelere dikkatle yakından takip ediyor ve sayısız tartışma konusunu beraberinde getiriyor. Bu çok boyutlu mesele, önümüzdeki günlerde nasıl bir evrim geçirecek, hep birlikte göreceğiz.